
SÖZLEŞMELERDE MÜCBİR SEBEP
Pandemi: 11 Mart 2020 tarihinde Dünya Sağlık Örgütü Covid-19 olarak adlandırılan ve Korona virüs ailesinin bir parçası olan bu virüsü pandemi olarak ilan etti. Pandemiler genellikle bir kıtada hatta tüm dünya yüzeyindeki geniş bir alanda yayılan ve etkisini gösteren salgın hastalıklara verilen genel ad.
Bir hastalığın pandemi olarak nitelenebilmesi için sadece salgın hastalık olması yetmiyor, bu salgın hastalığın en azından bir kıtayı etkilemesi gerekiyor. Günümüzde yaşadığımız durumunda böyle olduğu çok açık, ne yazık ki tüm dünyayı etkisi altına aldı. Pandeminin bu şekilde nitelendirilmesinde özellikle bulaştırıcılığı, hastalık oluşturma yeteneği, bireyler arası temas ve toplumlar arası ulaşıma göre yayılıp yayılmayacağı. Bütün bunlar dikkate alınarak bir değerlendirme yapılıyor. Dünya Sağlık Örgütü de bu şekilde bir değerlendirme yaparak sonuçta mevcut hastalığı pandemi olarak niteledi.
Mevcut Covid-19 hastalığını pandemi olarak nitelendirdiğimize göre bunun bir takım hukuki sonuçları da olacaktır.
Sorumluluk Hukukunun Bazı Genel Esasları
Sorumluluk hukuku dediğimizde ister haksız fiilden kaynaklansın ister sözleşmeden kaynaklansın bir sorumluluğun doğabilmesi için mutlaka önce bir fiilin olması gerekir. Bu fiilin; haksız fiil bakımından hukuka aykırı nitelik taşıması, sözleşmeler hukuku bakımından da sözleşmeye aykırı nitelik taşıması gerekir. Ve bizim hukukumuzda ek olarak kural kusur sorumluluğudur. Ama kanunen özellikle düzenlenmiş olan durumlarda kusursuz sorumluluk halleri de vardır. Sorumluluğun doğabilmesi için mutlaka bir zararın ortaya çıkmış olması gerekir ve bu noktada zararın olmadığı yerde sorumluluk da aranmayacaktır. Son olarak da üzerinde en çok durulan nokta, “uygun illiyet bağının” olması gerekir. Yani gerçekleştirilmiş olan hukuka aykırı veya sözleşmeye aykırı fiil ile ortaya çıkan zarar arasında bir uygun illiyet bağının bulunması gerekir. Dolayısıyla bizim için asli şartlarımızdan biri “uygun illiyet bağı” bulunmasıdır.
Hukukumuzda illiyet bağını kesen 3 temel sebebin bulunduğu kabul edilmektedir:
- Mücbir Sebep
- Zarar görenin kusuru
- Üçüncü kişinin kusuru
Eğer mücbir sebep illiyet bağını kesiyorsa, illiyet bağının olmadığı yerde sorumluluk da kural olarak olmayacaktır. Mücbir sebebin tanımlanması, çerçevesi, sınırlanması genellikle Yargıtay kararlarına ve doktrine bırakılmış durumda.
Bir olayın, bir durumun, bir olgunun mücbir sebep sayılabilmesi için;
- Öncelikle tarafların kontrolleri dışında gerçekleşmiş olması,
- Hukuki ilişkinin kurulduğu esnada veya doğduğu esnada böyle bir olayın öngörülemeyecek olması,
- Öngörülse dahi sonuçlarının bu denli ağır olacağının öngörülememesi
- Ve tüm önlemler alınmasına rağmen mücbir sebebin etkilerini ortadan kaldırılamayacak olması gerekmektedir.
2013 tarihli bir Yargıtay kararına göre, olayın mücbir sebep olarak nitelendirilebilmesi için;
- Olayın önceden sezilemez olması, (öngörülmezlik unsuru)
- Karşı konulamaz olması, (kaçınılmazlık unsuru)
- Ve harici dış bir etkenden ileri gelmiş olması gerekir. (Haricilik unsuru)
Bu üç unsurun bir arada bulunduğu halde mücbir sebep olarak nitelendirebiliriz.
2014 tarihli bir Yargıtay kararında,
Mücbir sebep: “Bir sorumluluğun yerine getirilmesine veya bir hakkın, hukuksal bir imkanın, kanuni bir avantajın kullanılmasını, talep edilmesini kısmen veya tamamen, geçici veya daimi surette engelleyen nitelikleri dolayısıyla sorumluluğu kaldıran veya yerine getirilmesini, süresini ve vadesini geciktiren veya sorumluluğun niteliğini değiştiren bir hakkın veya hukuksal imkanın veya kanuni bir avantajın kullanılmasına ilişkin sürelerin yeniden tanınmasını, sürelerin uzatılmasını veya eski hale iade edilmesini gerekli ve zorunlu kılan kişinin önceden beklemediği, öngöremeyeceği ve tahmin edemeyeceği, beklese ve tahmin etse bile kişilerin alabilecekleri her türlü tedbire rağmen meydana gelmesini engellemeyeceği kişilerin tedbir alma ve ihmalde bulunmama yükümlülüklerini aşan nitelikte ve ağırlıkta olan dıştan gelen, olağandışı, mutat ve devamlı olanın dışında gerçekleşen bir olay olgu veya durumdur.”
Karıştırılan iki kavram var:
- Mücbir sebep
- Beklenmeyen hal- umulmayan hal
Bu iki unsur birbirinden farklıdır.
Mücbir sebep: Genellikle dış kuvvetlerin etkisiyle oluşur.
Burada haricilik önemlidir.
Her durumda objektiftir.
Beklenmeyen hal: Genellikle işletme faaliyetinden doğar.
Genellikle borçlunun kaçınamayacağı, borçluya özgü bir durumdan doğar.
Daha sübjektif, daha nisbi nitelik taşır, daha borçluya özgüdür.
COVİD-19 MÜCBİR SEBEP Mİ?
Bunun bir pandemi olduğu, tüm dünyayı etkilediği, hepimiz için çeşitli kısıtlamaların geldiği, ticaret hayatında gerek yasal gerek mecburiyetlerden kaynaklanan çeşitli kısıtlamaların geldiği açıkça ortadadır. Bu noktada bu kadar yaygın olan, tüm dünyayı etkileyen salgın hastalığın kuşkusuz işin niteliğine ve özeline göre dikkate alınmak koşuluyla mücbir sebep olarak nitelendirilebiliriz.
Mücbir sebep olarak nitelendirdiğimizde bunun sözleşmeye etkisi ne olacaktır?
Bunun en önemli etkisi pandemi sebebiyle borçlu borca aykırı davranışta bulunuyorsa, kural olarak borca aykırılıktan sorumlu tutulmayacaktır. Bu durumlarda öncelikle sözleşmede özel bir mücbir sebep düzenlenmiş mi ona bakmamız gerekmektedir. Bu özellikle yazılı bir sözleşmenin olduğu durumda karşımıza çıkar. Genellikle ticaret hayatında daha büyük, daha kapsamlı sözleşmelerde mücbir sebebe mutlaka yer verildiğini görürüz. Bizim hukukumuzda sadece mücbir sebep demek yeterlidir. Çünkü mücbir sebebin içi gerek yargı kararlarıyla gerek doktrinle doldurulmuştur. Eğer mücbir sebep halleri sınırlı olarak sayılmışsa, burada bakmamız gereken konu bunun içinde salgın hastalık olup olmadığıdır. Eğer salgın hastalık yoksa tarafların bunu hariç tuttuğu gibi bir düşüncemiz, değerlendirmemiz olacaktır. Eğer salgın hastalık varsa mücbir sebebin içine girecektir. Covid-19’un da bu kapsamda değerlendirileceğini söylememiz gerekecektir.
İkinci olarak, eğer bizim bu mücbir sebebin ortaya çıkmasından önce zaten bir sözleşmeye aykırılık hali varsa, kusuruyla bir sözleşmeye aykırı davranışta bulunulmuşsa, örneğin; bu sebep daha ortaya çıkmadan önce zaten biz kusurumuzla bir temerrüde düşmüşsek daha sonra artık dönüp de bunun arkasına saklanmamız yine mümkün olmayacaktır. Sonuç olarak eğer böyle bir mücbir sebebimiz varsa kural olarak bu illiyet bağını kesecek borçluyu da sorumluluktan kurtaracak.
BORCA AYKIRILIK HALLERİ
İfa engelleri olarak adlandırdığımız durum karşımıza çıkar. Hukukumuzda ifa engelleri 3 temel türe ayrılmaktadır.
- İfa imkansızlığı (hiç ifa etmeme)
- Temerrüd (zamanında ifa etmeme)
- Gereği gibi ifa etmeme (eksik ifa, ayıplı ifa…)
- İFA İMKANSIZLIĞI:
Eğer Covid-19 sebebiyle borcun ifası imkânsız hale geliyorsa o zaman bir ifa imkansızlığı ortaya çıkacak. Bu sebeple de kural olarak borçlu borcundan kurtulacaktır.
İmkânsızlık denince ikiye ayırırız:
- Başlangıçtaki imkânsızlık: Henüz borç ilişkisi kurulmadan önce karşımıza çıkan imkansızlıktır. Sözleşme görüşmeleri aşamasında karşımıza çıkan iki tarafın da farkında olmadığı bilmediği imkânsızlık halidir. Başlangıçtaki imkânsızlık sözleşmeyi kesin hükümsüz kılar.
- Sonradan ortaya çıkan imkânsızlık: Sözleşme kurulduktan sonra karşımıza çıkan imkansızlıktır. Bu noktada da ikiye ayırırız imkansızlığı:
- Borçlunun kusuruyla ortaya çıkan imkânsızlık
- Borçlunun kusuru olmaksızın ortaya çıkan imkânsızlık
Burada Covid-19’un mücbir sebep olarak nitelendirilmiş olması, borçlunun ayrıca bir kusuru yoksa kusursuz olduğunu gösterecektir.
BK md.136: İfa imkânsızlığı
Borcun ifası borçlunun sorumlu tutulamayacağı sebeplerle imkânsızlaşırsa, borç sona erer.
Karşılıklı borç yükleyen sözleşmelerde imkânsızlık sebebiyle borçtan kurtulan borçlu, karşı taraftan almış olduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümleri uyarınca geri vermekle yükümlü olup, henüz kendisine ifa edilmemiş olan edimi isteme hakkını kaybeder. Kanun veya sözleşmeyle borcun ifasından önce doğan hasarın alacaklıya yükletilmiş olduğu durumlar, bu hükmün dışındadır. Borçlu ifanın imkânsızlaştığını alacaklıya gecikmeksizin bildirmez ve zararın artmaması için gerekli önlemleri almazsa, bundan doğan zararları gidermekle yükümlüdür.
Doktrinde farklı görüşler olmakla birlikte ifa imkansızlığının ancak parça borçlarında söz konusu olabileceği, cins borçlarında söz konusu olamayacağı, en önemlisi de Yargıtay’ın da genellikle kabul ettiği para borçları bakımından ifa imkansızlığının söz konusu olmayacağı görüşüdür. İfa imkansızlığı dediğimiz geçici nitelikte olmaması gereken sürekli bir imkansızlıktır. Oysa bazı hallerde Covid-19’u geçici imkânsızlık yarattığından da bahsetmemiz gerekebilecektir. Borçlunun borcunun o geçici dönem için durması ama ondan sonra tekrar devam etmesi şeklinde bir sonuçla da karşı karşıya kalabiliriz. Bu noktada Yargıtay’ın bazı çok önemli düzenlemeleri var. Geçici ifa imkansızlığı bakımından “sözleşmeye katlanma süresi, akde tahammül süresi” gibi bir kavramın Yargıtay kararlarıyla geliştirildiğini görüyoruz. Geçici ifa imkansızlığı olabilir ama burada da bir tahammül katlanma süresi vardır. Eğer bu süre aşılacak olursa yine borçlunun borcunun sona ermesi sonucuyla karşılaşılabilir.
- TEMERRÜD
İfası mümkün olan bir borcun zamanında ifa edilememesi durumudur. Burada temerrüd hükümleri (BK 117 vd. düzenlenmiş olan hükümlerdir.) devreye girecektir. Burada vurgulanması gereken nokta temerrüde düşmek borçlunun kusuruna bağlı değildir. Borçlu kusurlu da olsa kusursuz da olsa vadesi geldiğinde ifa edilebilecek bir edimi ifa etmiyorsa eğer, temerrüde düşecektir. Bu nokta da temerrüdün sonuçları bakımından kusur önemlidir. Para borçları bakımından temerrüdün en önemli sonucu faizdir. Faiz ödeme sonuç olarak kusura bağlanmamıştır. Faizin talep edilebilmesi için ne alacaklının zarar uğramış olması ne de borçlunun kusuru olması aranmaktadır.
- GEREĞİ GİBİ İFA ETMEME
BK md.112: Borç hiç veya gereği gibi ifa edilmezse borçlu, kendisine hiçbir kusurun yüklenemeyeceğini ispat etmedikçe, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.
Bu noktada da Covid-19’un tazmin yükümlülüğünü ortadan kaldırabileceğini düşünmemiz söz konusu olur. Borcun ifa edilemediği noktada aklımıza gelebilecek önemli iki kavramı da değerlendirmemiz gerekiyor.
- Sözleşmeden dönme
- Sözleşmenin feshi
Bir haklı sebep olmadan sözleşme tek taraflı olarak sona erdiriliyorsa, o zaman bunun sonuçlarından da sorumlu olunur. Kural olarak yine karşı tarafın ödediği zararı tazmin etmek durumunda kalınır. Ani edimli borç ilişkileri bakımından dönme, sürekli edimli borç ilişkileri bakımından fesih Covid-19 sebebiyle haklı sebep oluşturduğu için durumun niteliğine göre başvurabileceğimiz önemli birer araç olarak karşımıza çıkabilir.
BK md.138: Aşırı ifa güçlüğü
Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır.
Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.
Bu madde özellikle bir ifa imkansızlığının tam olarak olmadığı durumlarda yani Covid-19’un tam anlamıy